12 Kasım 2007 Pazartesi

Tüm Gördüğümüz veya Göründüğümüz...


Doluyor yavaş yavaş ay
ışığıyla Haydarpaşa’nın ve güneşin,
elimde sigara ve çay; oturuyorum vapurda
bugün huzura erecekmiş gibi krallığı,
çemberinden geçemediğimiz feleğin.

Fakat rüya içinde bir rüya sanki
karşımda ağlayan adamın yüzündeki hüzün.
Göz pınarları kurumadan,
ve süzülmeden gözyaşları.

Eski halini karşısında gören her insan gibi,
eski beni anımsadım bir an:
Haline üzülenleri teselli ederken
teselli bulan haline üzülmelerinden.

Kardeşinle paylaşır gibi dondurmanın külahını
o günler geçti, o günler gelecek,
çevremizdeki yaşamlar boyunca
kovalayacak bizi iyi hissetmenin günahı.


Levent Sevi 29 Eylül/11Kasım 2007 Şişli.

10 Kasım 2007 Cumartesi

Vedatiko.


Ve sen uzatırken o esmer, o narin
ellerini, ellemek isteğiyle burnumu;
daha üç yaşımdaydım, nasıl olur da hatırlarım,
altının, seni yatırdığım yatağın, hayallerimin
tek saklandığı yer olduğunu.

Levent Sevi 1 Aralık 2005 Hisarüstü

16 Ekim 2007 Salı

Buğu.


Beklediğim otobüsün içindeyim,
bakıyorum penceresinden

gün be gün benimsediğim,
otobüs hızlandıkça
bir çizgi diziye dönüşen
kaldırımlara.

Bir ağacın yapraklarından
süzülüp yere düşen
yağmur damlalarını, hiçbir zaman
tutmayı beceremedim;

saatlerce, sadece yağmurun yağdığı
kış akşamlarından arda kalan
boş ve ıslak kaldırımlardan
bir cambaz gibi geçerken.

Güneşin batışını fark ettirmeyen
mevsim, unutabilmemi sağlıyor
nereden geldiğimi,
Bat-yam’ın sıcak güneşini.

Yağmuru özlediğimi anımsıyorum,
klimalı bir otobüste, sahte bir insan gibi
okula varmayı ve yine aynı otobüste
eve dönmeyi bekleyen bir adamken.

Şimdi bu soğuk ve ter kokan otobüste
eski günlerimi unuturken,
şu anı, o sıcak ülkede
düşlediğim zamanları

pencerenin camına düşüyor bir damla
buğudan gözükmüyor dışarısı,
dokunamıyorum yine,
ama biliyorum orada olduklarını.


Levent Sevi 15 Ekim 2007 Şişli.

13 Ekim 2007 Cumartesi

Cennet Bahçesi.



"Hüzünlü kahveler"in birinde, boğazın
yosunu koklayan ve cenneti andıran, içten içe
bir buhran, şu anın kapıldığı, umut
gemisini herkesten önce terkeden kaptan;
unut, bakmıyor bile arkasından
denize benimle beraber düşen yılanın.

Oysa ben sarılmak istiyorum hayata,
tüm benliğimle ve ne yaşanırsa yaşansın,
boğazımdaki elmanın
giderek acılaşan tadıyla.

Levent Sevi 21 Ocak 2007 Gümüşsuyu.

Co III.


Çocukluğunu bileğine bağlamış
babam,
elindeki balonun
asla kaçmayacağına inanan bir çocuğun.

Başımın üstünde o balon
bir albatros gibi duruyor asılı.
Ne benimle artık
ne de benden uzaklaşıyor.

Kırmızı bir balon
bağlamak isterdim bileğine babamın.
Bebek parkında, ilk defa
gözlemlerken dünyayı

kaydıraktan kayan babamı
ben denizi izlerken
ve taş gibi sekerken üstünde yıllar
bir daha asla kaybetmemek için.


Levent Sevi 26 Nisan 2007 Gümüşsuyu.

6 Ekim 2007 Cumartesi

Bir Fotoğrafın Yıkanması.


Gözüm eski bir fotoğrafa takıldı yine, ellerim
karnında kardeşimin, tutuyorum tombul gövdesini
sanki içinde bir bebek varmış gibi, anne ortamızda
ve arkamızda sayılamayacak kadar çok
pembe ortanca çiçekleri.

Artık hayal meyal hatırladığım anılarım,
tam tersi olması gerekirken, daha da netleşiyor
büyüdükçe ben, siyah beyaz bir fotoğrafın, yıkanırken
yavaş yavaş belirmesi gibi suda.

Donanma Sokak beliriyor ilk önce, yorgancının
esmer oğlu Adem görünüyor köşeden, cuma akşamları
elimden tutup, beni sinagoga götüren. Bilyelerini kepiyor
Rıfat’ın, ve dolduruyor zevkle bel çantasını.

Dokuz aylık oynuyor her zamanki gibi Nirler,
balkonda anneannesi, tetikte bekliyor her an
torununun başına bir şey gelebilirmiş gibi.
Babaannemle laflıyorlar bir yandan.

Bisiklete binmeyi öğreniyor bir çocuk, üç tekerlekli
bisikletiyle, seksek oynuyor isimlerini bilmediğim
ama beraber, artık nasılsa, istop oynadığımız üç kız.
Faytondan inen babama doğru koşuyor kardeşim.

Babam ilk fotoğrafını çekiyor yeni aldığı makinesiyle,
arkamızda pembe ortanca çiçekleri.
Rengarenk bir fotoğraf elimde, hava gibi kararıyor,
anılara dönüşüyor yine her şey.

Levent Sevi 31 Ekim 2006 Beyoğlu

Şişmiş Gözler.




Küçük çocuklar ağlarlar ve keserler ağlamayı,
bir süre sonra. Büyüklerin büyüme dedikleri
bu eylem aslında, çocukların vazgeçişleridir;
anlamaları sonucunda, bu dünyada istedikleri
her şeyi elde edemeyeceklerini.

Arap veya İsrail’li bir adam,
Tel Aviv, Allenby caddesinde
elinde pankart , bir damla gözyaşı gözlerinde.
Şiş gözleri, daha vazgeçmedik diyor sanki.
Güçlükle okuyabiliyorum ne yazdığını pankartın üstünde:
Barış Şimdi!?

16-17 Mart/19 Nisan 2005

Yastık Kokusu.


Küçükken annem ve babam olmadıklarında evde,
yatardım yataklarına ve içime çekerdim yastığa sinmiş kokularını.
Onlar ne kadar uzak olsalar da,
varlıklarını hissettirirdi bana, o koku geride bıraktıkları.

O tanıdık koku geldi burnuma yine, yatağıma yatarken bu gece.
Annemle babamın kokularının karışımının o hoş aroması.
Korkutmuştur beni hep tarihler; yarınlar ve dünler, ama bilmiyorum neden,
kaç aydır yüzüne bakmadığım takvime, gözüm ilişti birden.
26 Haziran 2005: tam bir yıl olmuş evden ayrılalı.

Onların varlığını daha net anımsatıyor bana,
yüzlerini unutmamak için
her gün fotoğraflarına baktığım insanların kokuları.
Seneye bugün, hala haftada bir telefon açıyor olacaklar bana,
yeni çektirdiğimiz resimleri gönderiyor olacağız birbirimize hala.
Anımsamaya çalışacağız; benim çocukluğumu
ve onların gençlik zamanlarını.

Tek yapmamız gereken oysa,
uzanmak için tekrar mutlu yıllarımıza,
uzanmak kendi yataklarımıza,
ve çekmek içimize, yastığa sinmiş kokuları.

Levent Sevi 26 Haziran 2005 Bebek

İskele Babası.



Babaların kızlarına, gece sokağa çıkmalarına
izin vermeyişlerinin tek nedeni,
anımsamalarıdır; neler yaptıklarını gençlik zamanlarında.

Kararırken hava, bırakıyoruz bu düşünceleri
güneşe, hızla batmakta olan, ve güneş alıp götürüyor
ötesine, bütün dertleri, sadece yarısını yaşayabildiğimiz bir yaşamın.

Beklerken, geceyi övemeden binmek zorunda olduğumuz vapuru,
ve yankılanırken martı sesleri Burgaz iskelesinde,
ve öpüşürken, gitmekte ötekiler kadar acele etmeyen son ışıklar eşliğinde
oturuyoruz huzur dolu, üzerinde ve ötesinde iskele babalarının.

Levent Sevi 9 0cak 2006 Ortaköy/Beşiktaş

28 Eylül 2007 Cuma

Cümbüş.


Ela'da cümbüş çalıyor bir adam,
başıboş, karnı aç gezinen gri kediler
ardı ardına tüketilen çaylar ve sigara gibi
bir buradalar, bir yok oluyorlar.

Konuşan hiç kimse yok, düşünen de olmamalı
hiçbir şeyi, ezgileri dolaşırken dar bir sokağı
kedilerin gözüne yansıyan, ama aynı
renkte oldukları için görülmeyen cümbüşün.

Unutmuşum o an belli ki,
o anın dışında kalan zamanları.
Ama öyle bir hayat ki,
ne siyah ne de beyaz, sadece gri.

Düşünmeden yaşayamam sanmıştım
geride hayat devam ederken,
çocuğunu pazarda unutan anne gibi
pazardan ne alacağını düşünmekten.

Oysa bizi dışında bırakan hayat
içine almayacak gibi de değil,
nasıl tutarsa kaybolmuş bir çocuk
yeniden annesinin elinden.


Levent Sevi Ela/Tünel 12 Mart 2007

25 Eylül 2007 Salı

Co II.

Babam bana ne zaman “oğlum” dese;
Yeni bir çocuk doğar içimde.


Levent Sevi 28 Kasım 2005 Beşiktaş

Balyoz.


Çocuktuk, ben ve arkadaşlarım:
Aren, Yorgo, Yuda…
Ve daha bir sürü sima, şimdi isimlerini hatırlamadığım.
Misket oynardık bütün gün Büyükada'da.

Kavgalarımız politik değildi o zamanlar.
İlk kim atacak kavgasıydı bizimki.
Sonra hepimiz atardık teker teker,
Başlardı duvara en yakın olan bilyesi.

Baş belirlenirken,
Mızıkçılık yapardık sırıtarak.
Biz doldururken ceplerimizi,
Sallanırdı balyoz, sallanırdı Donanma Sokak.

Kulağımda hala sesleri:
Dobiler, aynalar,
Sütler, çin kemikleri,
Kapışırdık hayat bundan ibaretmiş gibi.

Kare as sorguluyor artık bütün kumarlar
Ve yenik düşüyor politikaya azınlık hayatlar.
Büyükada yitmiş, Büyükada kepilmiş,
Misketleri çalınmış bel çantasından.

Saatin önünde buluşanların da
Artık çok geç olduğundan yok haberleri.
Dünün çocukları büyümüşler de,
Sorguluyorlar nedenleri.

Bak yavrum Rumlar gitti, ada bitti;
Dediği gibi babaannemin.
Ama nasıl olur?
Hâlâ içinde misketlerim, ceplerimin.

Levent Sevi Ağustos 2004 Hisarüstü.

Kudüs.


Eski Şehir’de bir çatıda
Çamaşırlar asılı öğle sonrası güneşinin ışığında:
Düşmanım olan bir kadının beyaz örtüsü,
Düşmanım olan bir adamın havlusu,
Alın terini sildiği.

Eski Şehir’in semasında,
Bir uçurtma.
İpin diğer ucunda,
Bir çocuk
Surlar yüzünden
Göremediğim.

O kadar çok bayrak koyduk ki,
O kadar çok bayrak koydular ki
Mutlu olduklarını düşünmemiz için,
Mutlu olduğumuzu düşünmeleri için.

Yehuda Amihay


çeviren:Levent Sevi.

22 Eylül 2007 Cumartesi

Kötü Meleklerin Dansı.



resmini çiziyorum elime
sapanımı vuran kuşların.

ne zaman sıkılsam,
aklıma beklemek geliyor.
bekleyerek yaşamak
el çizgilerinde duran ömür.

bile bile sigara içmesi gibi insanın:
"hayatı anlamamak
sizi genç yaşta öldürür."

sokakları anlıyorum,
neden bu kadar kalabalık olduğunu,
neden sürekli gittiğini insanların.

bir melek tanımıştım,
sürekli şarkılardan bahseden
ama hiç şarkı söylemeyen.

bir gün bir rüyasını anlatmıştı bana
çıkarıp kanatlarını, demişti ki:
"her insan, uyuduğunda
başka bir evde uyanmak ister."

"kötü meleklerin dansı" çalıyor,
yandaki evin radyosunda:
"hazırım yükselmeye,
nasıl olduğunu bilsem sadece."

sokağa çıkıp, şarkılar söylüyorum.


Levent Sevi 21 Eylül 2007 Şişli.

20 Eylül 2007 Perşembe

Uçak.


Büyükada’nın 93 yazı, ağustos koktuğu
zamanlar, Donanma Sokak’taki evin balkonu.
Şabat yemeğini yiyoruz, ve düşünmüyoruz kardeşimle,
daha kaç cuma aynı sofraya oturacağımızı;
biliyorlardır annem ve babam belki,
babaannem ile anneannem ise kendilerinden emin.
Daha kaç cuma aynı sofrada, kaç cuma ortanca ve yasemin.

Herkes büyük bir iştahla yerken yemeğini;
Vedat’ın her zamanki gibi tabağında yemeği.
Göz kırpmasıyla babaannemin, batırıyorum yemeğe çatalı,
ve bir uçak kalkıyor tabaktan; uçak geliyooor sesleri arasında,
kısa bir yolculuktan sonra, kardeşimin midesine doğru yol alan.

İki sene oldu görmeyeli Vedat’ı; fotoğrafını
yolladı geçenlerde, tıraş oluyormuş; çıkmış sakalları.
Oturmuşlar Şabat sofrasına, bütün aile,
babam kadeh kaldırmış şerefimize.
İki kişi eksik fotoğrafta sadece: Babaannem ve ben:
Biri için uçak seferleri çoktan kaldırılmış olan;
biri her cuma bir uçağın ona doğru havalanmasını bekleyen.

Levent Sevi 27 Aralık 2005 Beşiktaş

Icarus.


O an o hissi yaşamak değil de
sonradan o anı hatırlamak sanırım, uçmak.
Uçuyorum sanmıştım, babam seleden ilk çektiğinde elini.
Açtığımda gözlerimi, çoktan kaybolmuştu ayaklarımın altında Donanma Sokak.

Görürüm hala bazen, ara sokaklarında Büyükada'nın
dört tekerlekli bisikletlerine binen çocukları
bisiklete binmeyi öğretmesini bekleyen babalarının.
İşten bile değil kıskanmamak o veletleri:

güneşe tek yaklaşabildiğim sokak ve çocukluk günleri
her yerden yüksek, her yerden uzak
ne kadar sıkı kapatırsam kapatayım gözlerimi.

Ve artık uçamayan bir kuş, nasıl çabalarsa uçmak için
ve yoldan geçen çocuklar nasıl bakarsa o kuşa,
biz de öyle bakıyoruz birbirimize artık
durmadan pedala basan
ama bir türlü havalanamayan çocuklarla.

Levent Sevi 14 Aralık 2006 Hisarüstü/Gümüşsuyu

8 Eylül 2007 Cumartesi

Kim O.

Nerden çıktı bilmiyorum,
Mayıs’ın ortasında Büyükada’ya gitme fikri.
Kitaplarım ve müzikçalarım var,
on yıl önce misketlerimin olduğu çantada.
Gökyüzü gri, ve önümde bir deniz,
her baktığımda bir kez daha
beni kendisine hayran bırakan.
İskele boş, hava kasvetli,
yağmur yağsa sanki, bütün ada çocukluk kokacak.
Adını bilmediğim, ama nerde görsem
bana adayı anımasatacak
çiçeklerin açmasını sağlayan.
Donanma Sokak boş, birkaç top oynayan çocuk
ve balkonlarından onları izleyen anneleri dışında.
Sokak birisinin eksikliğini hissediyor anlaşılan,
ortama biraz renk katacak.

Parmağımı ve ağzımı gördüm birden sonra,
zile basan ve bağırmaya başlayan.
Kimin oturduğunu görmek için şimdi, eskiden oturduğumuz evde,
sanki birisini arıyormuş gibi: Levent! Levent! Armut mu, elma mı?
Yaşlı bir kadın çıktı pencereye ve nazikçe sordu:
Pardon, kimi aramıştınız? Koşarak uzaklaşmam, bana
küçükken zillere basıp kaçışımızı anımsattı.
Kim o ? Kim o? diye bağırdıklarında evsahipleri
O zamanlar on yaşındaki bir çocuk ne kadar bilirse o kadar
bilirdim kim olduğumu.
Şimdi de yirmi yaşındaki bir adam ne kadar bilirse
o kadar biliyorum, kimi aradığımı.

Levent Sevi 17 Kasım 2005 Sarıyer/Hisarüstü

Ne Kadar.

En mutlu günlerinde hayatımın,
anne ve babamın, o günlerde emin olmak için
değil ama, zaten emin oldukları bir şeyi
tekrar tekrar duymak istedikleri için
sordukları soruyu, gülümseyerek; ve iki yana,
açabildiğim kadar açarak küçük kollarımı,
yanıtlardım; ve derdim ki: İşte bu kadar!

O günler hakkında
bütün söyleyeceklerim,
işte bu kadar.

Levent Sevi 21 Aralık 2005 Beşiktaş

Yaşamın Başına Yolculuk.

“İnsanın kendi dünyası dışında yaşayacağı bir dünya yoktur.”
Tezer Özlü

Beşiktaş-Kadıköy vapuru,
hiçbir yer yok, gitmeye çalıştığım
veya geç kaldığım, istem dışı uzanmış
beyaza boyanmış demire ayaklarım,
denizi izliyorum, o kadar güzel ki, düşüyor yere kitap
elimdeki, bense ancak adam sayesinde
fark ediyorum yerdekini, öğrenmeye gelen
çayımı tazelemek isteyip istemediğimi.

Sonra, hayat sana güzel diyor biri;
sanki sevgilim varmış gibi, sanki hiç derdim yokmuş gibi
yolculuk ederken, benim bile bilmediğim bir yaşamın ucuna;
duyuyorum yine onun sesini, her vapura binişimde
1986’dan beri, o öldüğünden;
ben doğduğumdan beri, evet diyorum adama,
lütfen demli olsun benimki.

İnmiyorum varpurdan, yanaştığımızda limana.
Geri dönmem lazım, yaşamın başına.
Olmayan sevgilim ve dertlerim için,
üzülmem lazım, ben atmadan önce kendimi
veya kitabı denize, vedalaşıyoruz onunla,
bir dahaki sefer buluşmak üzere.
Giderken kendi rengiyle yazıyorum, denizin üstüne:
Bir gün herkes için hayat güzel olacak
yarım saatliğine.

Levent Sevi 26 Aralık 2005 Beşiktaş

Co.

Babam'a.

Anımsa burada olmadığını
uzaklarda olduğunu düşle.
İzle en sevdiğin devrin yıkılışını, bir çocuğun sıkılışını
ve yakılışını eski fotoğrafların.
Bir şiir yaz
o fotoğraflar olmadan söylenemeyen.
Dışarı bak, ona kadar say ve baban gelsin işten.

Anımsa eski bir filmi
Geleceğe Dönüş, parliament gece sineması
pazar akşamları, perdelerin hiç açılmadığı.
Düşle o filmde olduğunu
dene o günlere uzanmayı, yeniden
mutlu olabilirsin istersen.
Dışarı bak, ona kadar say ve baban gelsin işten.

Levent Sevi 3 Mayıs 2005

Ester.

Annem'e.

Hasretin sıcak zehri akmış koynuna.
Çınlayan kulaklar, nahoş uğultular
ve hiç söylenmemiş ağıtlar eşliğinde,
beni istemeden uğurladığın uzaklıklar,
nicedir geri dönüyor sana.
Yüzünden düşen parçaları topluyor yağmacılar.
Hepsi birer yara, hepsi birer yara…

Okuduğun bu yazıt,
seni seven bir yakından.
Daha cok acı verir bazen insana
yaraları sarmak, yaraya tuz basmaktan.
Ve neye yarar bin yaşamak,
dokunamadıktan sonra?
Koynunda beslediğin bu yılan,
şimdi istemeden zehrini akıtıyor sana.
Ne yapsam boşuna, ne yapsam boşuna…

Yıkıntıların, acıların üstüne
tekrar kurulan şehirler, hayatlar
hep daha önceki yaraların izlerini taşıyor.
Bat-Yam hala sıcaktır şimdi, bir zamanlar;
sahil şeridine demirleyen korsan gemileri
veya koynunda yara izleri olan bir kadının
tuz buz olmuş heykeli.
Bizanslılar esir aldı beni burada,
Peki sen hala anımsıyor musun izleri?
Ester, sakın bakma arkana!
Sodom ve Gomorra, Sodom ve Gomorra..

Levent Sevi Sonbahar 2004

Vesikalık.

Yavaş yavaş kuruyor gözyaşları,
bir cüzdanın içinden süzülen,
hayatları boyunca bir daha ulaşamayacakları
o tepenin içinden geçen
küçük bir yolcu treninde unuttukları.

İlk bulan ben değilim, o cüzdanı bundan eminim,
kaç kişi baktı bu fotoğraflara kimbilir, bir kadın
ve iki çocuk, ve hepsi ağlamaklı
sanki gözlerinin içine bakıyorlar babalarının.

Bir gün, başka bir istasyonda rastlarsam onlara,
şöyle söyleyeceğim: sizi gördüğüme sevindim;
sonra tepeye ulaşan trenden iner babaları,
gülümserler belki ve ben de gülümserim,
yavaş yavaş kuruyor olmalı gözyaşları.

Levent Sevi 11 Eylül 2006 Beyoğlu

7 Eylül 2007 Cuma

Jamais Vu.



Gloomy Sunday’i ilk kez dinlerken...

Yatağıma uzanıp tavana baktığımda
tavanda yürüyebileceğimi hissederdim eskiden.
Çok eskilerden bir şarkıyı
duyduğumda hissettiğim hazzı şimdi,
tavana bakarken duyarmışım o zamanlar;
çok daha önceleri, aynı tavanda
yürümüşüm gibi.

Farkında olup rüya gördüklerinin
rüyalarını değiştirebilenler gibi ,
alırdım yerden avizeyi
ve bembeyaz bir dünya
kalırdı geriye bana.
Yatağımdan kalktığımda
mutluluktan hatırlamayacağım
bir rüya, dünya.

Tekrar tavana bakana kadar belki,
en içten söylenen şarkıların
sözlerinin hatırlanması değil
ama sadece mırıldanılması gibi.



Levent Sevi 2 Ağustos 2007 Gümüşsuyu.