16 Ekim 2007 Salı

Buğu.


Beklediğim otobüsün içindeyim,
bakıyorum penceresinden

gün be gün benimsediğim,
otobüs hızlandıkça
bir çizgi diziye dönüşen
kaldırımlara.

Bir ağacın yapraklarından
süzülüp yere düşen
yağmur damlalarını, hiçbir zaman
tutmayı beceremedim;

saatlerce, sadece yağmurun yağdığı
kış akşamlarından arda kalan
boş ve ıslak kaldırımlardan
bir cambaz gibi geçerken.

Güneşin batışını fark ettirmeyen
mevsim, unutabilmemi sağlıyor
nereden geldiğimi,
Bat-yam’ın sıcak güneşini.

Yağmuru özlediğimi anımsıyorum,
klimalı bir otobüste, sahte bir insan gibi
okula varmayı ve yine aynı otobüste
eve dönmeyi bekleyen bir adamken.

Şimdi bu soğuk ve ter kokan otobüste
eski günlerimi unuturken,
şu anı, o sıcak ülkede
düşlediğim zamanları

pencerenin camına düşüyor bir damla
buğudan gözükmüyor dışarısı,
dokunamıyorum yine,
ama biliyorum orada olduklarını.


Levent Sevi 15 Ekim 2007 Şişli.

13 Ekim 2007 Cumartesi

Cennet Bahçesi.



"Hüzünlü kahveler"in birinde, boğazın
yosunu koklayan ve cenneti andıran, içten içe
bir buhran, şu anın kapıldığı, umut
gemisini herkesten önce terkeden kaptan;
unut, bakmıyor bile arkasından
denize benimle beraber düşen yılanın.

Oysa ben sarılmak istiyorum hayata,
tüm benliğimle ve ne yaşanırsa yaşansın,
boğazımdaki elmanın
giderek acılaşan tadıyla.

Levent Sevi 21 Ocak 2007 Gümüşsuyu.

Co III.


Çocukluğunu bileğine bağlamış
babam,
elindeki balonun
asla kaçmayacağına inanan bir çocuğun.

Başımın üstünde o balon
bir albatros gibi duruyor asılı.
Ne benimle artık
ne de benden uzaklaşıyor.

Kırmızı bir balon
bağlamak isterdim bileğine babamın.
Bebek parkında, ilk defa
gözlemlerken dünyayı

kaydıraktan kayan babamı
ben denizi izlerken
ve taş gibi sekerken üstünde yıllar
bir daha asla kaybetmemek için.


Levent Sevi 26 Nisan 2007 Gümüşsuyu.

6 Ekim 2007 Cumartesi

Bir Fotoğrafın Yıkanması.


Gözüm eski bir fotoğrafa takıldı yine, ellerim
karnında kardeşimin, tutuyorum tombul gövdesini
sanki içinde bir bebek varmış gibi, anne ortamızda
ve arkamızda sayılamayacak kadar çok
pembe ortanca çiçekleri.

Artık hayal meyal hatırladığım anılarım,
tam tersi olması gerekirken, daha da netleşiyor
büyüdükçe ben, siyah beyaz bir fotoğrafın, yıkanırken
yavaş yavaş belirmesi gibi suda.

Donanma Sokak beliriyor ilk önce, yorgancının
esmer oğlu Adem görünüyor köşeden, cuma akşamları
elimden tutup, beni sinagoga götüren. Bilyelerini kepiyor
Rıfat’ın, ve dolduruyor zevkle bel çantasını.

Dokuz aylık oynuyor her zamanki gibi Nirler,
balkonda anneannesi, tetikte bekliyor her an
torununun başına bir şey gelebilirmiş gibi.
Babaannemle laflıyorlar bir yandan.

Bisiklete binmeyi öğreniyor bir çocuk, üç tekerlekli
bisikletiyle, seksek oynuyor isimlerini bilmediğim
ama beraber, artık nasılsa, istop oynadığımız üç kız.
Faytondan inen babama doğru koşuyor kardeşim.

Babam ilk fotoğrafını çekiyor yeni aldığı makinesiyle,
arkamızda pembe ortanca çiçekleri.
Rengarenk bir fotoğraf elimde, hava gibi kararıyor,
anılara dönüşüyor yine her şey.

Levent Sevi 31 Ekim 2006 Beyoğlu

Şişmiş Gözler.




Küçük çocuklar ağlarlar ve keserler ağlamayı,
bir süre sonra. Büyüklerin büyüme dedikleri
bu eylem aslında, çocukların vazgeçişleridir;
anlamaları sonucunda, bu dünyada istedikleri
her şeyi elde edemeyeceklerini.

Arap veya İsrail’li bir adam,
Tel Aviv, Allenby caddesinde
elinde pankart , bir damla gözyaşı gözlerinde.
Şiş gözleri, daha vazgeçmedik diyor sanki.
Güçlükle okuyabiliyorum ne yazdığını pankartın üstünde:
Barış Şimdi!?

16-17 Mart/19 Nisan 2005

Yastık Kokusu.


Küçükken annem ve babam olmadıklarında evde,
yatardım yataklarına ve içime çekerdim yastığa sinmiş kokularını.
Onlar ne kadar uzak olsalar da,
varlıklarını hissettirirdi bana, o koku geride bıraktıkları.

O tanıdık koku geldi burnuma yine, yatağıma yatarken bu gece.
Annemle babamın kokularının karışımının o hoş aroması.
Korkutmuştur beni hep tarihler; yarınlar ve dünler, ama bilmiyorum neden,
kaç aydır yüzüne bakmadığım takvime, gözüm ilişti birden.
26 Haziran 2005: tam bir yıl olmuş evden ayrılalı.

Onların varlığını daha net anımsatıyor bana,
yüzlerini unutmamak için
her gün fotoğraflarına baktığım insanların kokuları.
Seneye bugün, hala haftada bir telefon açıyor olacaklar bana,
yeni çektirdiğimiz resimleri gönderiyor olacağız birbirimize hala.
Anımsamaya çalışacağız; benim çocukluğumu
ve onların gençlik zamanlarını.

Tek yapmamız gereken oysa,
uzanmak için tekrar mutlu yıllarımıza,
uzanmak kendi yataklarımıza,
ve çekmek içimize, yastığa sinmiş kokuları.

Levent Sevi 26 Haziran 2005 Bebek

İskele Babası.



Babaların kızlarına, gece sokağa çıkmalarına
izin vermeyişlerinin tek nedeni,
anımsamalarıdır; neler yaptıklarını gençlik zamanlarında.

Kararırken hava, bırakıyoruz bu düşünceleri
güneşe, hızla batmakta olan, ve güneş alıp götürüyor
ötesine, bütün dertleri, sadece yarısını yaşayabildiğimiz bir yaşamın.

Beklerken, geceyi övemeden binmek zorunda olduğumuz vapuru,
ve yankılanırken martı sesleri Burgaz iskelesinde,
ve öpüşürken, gitmekte ötekiler kadar acele etmeyen son ışıklar eşliğinde
oturuyoruz huzur dolu, üzerinde ve ötesinde iskele babalarının.

Levent Sevi 9 0cak 2006 Ortaköy/Beşiktaş