17 Şubat 2008 Pazar

Tutmayan Kar.


3 Mart 1987.
birinci yaşgünümü
kutlama hazırlıkları yapılırken,
birden kar yağmaya başlamış;
ve on beş gün boyunca, çıkamamış
kimsecikler evlerinden.
yazık olmuş, annemin dediğine göre,
onca hazırlığa ve zahmete.
bilebilseydik daha önceden...
demiştim ki babana halbuki, Co, bu kar tutmaz.

3 Aralık 2005.
bugün, herkes sıkı giyinsin deniliyor
hava durumunu sunan radyolarda.
bu işin şakası olmaz.
bugün yılın ilk karı yağacak,
geleceği merak eden insanların
hazırlık yapmasını sağlayacak.
yok ama, bence bu kar tutmaz.

inanmamama rağmen,
ne vakitlere ne de fallara;
bakmadan önce, elçiye zeval olmaz,
ve eskisinden bile mutlu olacaksın
üç vakte kadar
dedi Ayşe, baktıktan sonra kahve falıma.
Dışarıdaki kar,
tanelerini yapıştırırken odanın ince camına,
ama kartopu oynayacak kimse yoksa dışarıda,
hayır, hayır, bu kar tutmaz.


Levent Sevi Kasım/Aralık 2005 Hisarüstü/Beşiktaş

5 Ocak 2008 Cumartesi

Soğuk Soğuk Soğuk.


karlı pazar günlerinin o meşhur oyunu:
sıcak mı, soğuk mu.
bütün evi koştura koştura dolaşıp,
sıcak sıcak sıcak;
ve soğuk soğuk soğuk seslerinin arasında,
en sonunda, ne pahasına olursa olsun bulduğum
o saklanan gazeteyi, bir şeylerin arasında.
karlı pazar günlerinin o meşhur oyunu.

kar yağıyor dışarıda,
gazetenin pazar eklerini okurken ben,
neleri örttüğünü, neleri
gizleyebileceğini düşünüyorum karın.
gazetemi bırakıp dışarı çıkarken,
bilmiyorum ne olduğunu aradığımın
ama nasıl da hissediyorum
nasıl da soğuk hava.

bulamıyorum yeni hayatı
hiçbir şeyin altında.


Levent Sevi 25 Aralık 2005 Beşiktaş/5 Ocak 2008 Şişli.

12 Kasım 2007 Pazartesi

Tüm Gördüğümüz veya Göründüğümüz...


Doluyor yavaş yavaş ay
ışığıyla Haydarpaşa’nın ve güneşin,
elimde sigara ve çay; oturuyorum vapurda
bugün huzura erecekmiş gibi krallığı,
çemberinden geçemediğimiz feleğin.

Fakat rüya içinde bir rüya sanki
karşımda ağlayan adamın yüzündeki hüzün.
Göz pınarları kurumadan,
ve süzülmeden gözyaşları.

Eski halini karşısında gören her insan gibi,
eski beni anımsadım bir an:
Haline üzülenleri teselli ederken
teselli bulan haline üzülmelerinden.

Kardeşinle paylaşır gibi dondurmanın külahını
o günler geçti, o günler gelecek,
çevremizdeki yaşamlar boyunca
kovalayacak bizi iyi hissetmenin günahı.


Levent Sevi 29 Eylül/11Kasım 2007 Şişli.

10 Kasım 2007 Cumartesi

Vedatiko.


Ve sen uzatırken o esmer, o narin
ellerini, ellemek isteğiyle burnumu;
daha üç yaşımdaydım, nasıl olur da hatırlarım,
altının, seni yatırdığım yatağın, hayallerimin
tek saklandığı yer olduğunu.

Levent Sevi 1 Aralık 2005 Hisarüstü

16 Ekim 2007 Salı

Buğu.


Beklediğim otobüsün içindeyim,
bakıyorum penceresinden

gün be gün benimsediğim,
otobüs hızlandıkça
bir çizgi diziye dönüşen
kaldırımlara.

Bir ağacın yapraklarından
süzülüp yere düşen
yağmur damlalarını, hiçbir zaman
tutmayı beceremedim;

saatlerce, sadece yağmurun yağdığı
kış akşamlarından arda kalan
boş ve ıslak kaldırımlardan
bir cambaz gibi geçerken.

Güneşin batışını fark ettirmeyen
mevsim, unutabilmemi sağlıyor
nereden geldiğimi,
Bat-yam’ın sıcak güneşini.

Yağmuru özlediğimi anımsıyorum,
klimalı bir otobüste, sahte bir insan gibi
okula varmayı ve yine aynı otobüste
eve dönmeyi bekleyen bir adamken.

Şimdi bu soğuk ve ter kokan otobüste
eski günlerimi unuturken,
şu anı, o sıcak ülkede
düşlediğim zamanları

pencerenin camına düşüyor bir damla
buğudan gözükmüyor dışarısı,
dokunamıyorum yine,
ama biliyorum orada olduklarını.


Levent Sevi 15 Ekim 2007 Şişli.

13 Ekim 2007 Cumartesi

Cennet Bahçesi.



"Hüzünlü kahveler"in birinde, boğazın
yosunu koklayan ve cenneti andıran, içten içe
bir buhran, şu anın kapıldığı, umut
gemisini herkesten önce terkeden kaptan;
unut, bakmıyor bile arkasından
denize benimle beraber düşen yılanın.

Oysa ben sarılmak istiyorum hayata,
tüm benliğimle ve ne yaşanırsa yaşansın,
boğazımdaki elmanın
giderek acılaşan tadıyla.

Levent Sevi 21 Ocak 2007 Gümüşsuyu.

Co III.


Çocukluğunu bileğine bağlamış
babam,
elindeki balonun
asla kaçmayacağına inanan bir çocuğun.

Başımın üstünde o balon
bir albatros gibi duruyor asılı.
Ne benimle artık
ne de benden uzaklaşıyor.

Kırmızı bir balon
bağlamak isterdim bileğine babamın.
Bebek parkında, ilk defa
gözlemlerken dünyayı

kaydıraktan kayan babamı
ben denizi izlerken
ve taş gibi sekerken üstünde yıllar
bir daha asla kaybetmemek için.


Levent Sevi 26 Nisan 2007 Gümüşsuyu.

6 Ekim 2007 Cumartesi

Bir Fotoğrafın Yıkanması.


Gözüm eski bir fotoğrafa takıldı yine, ellerim
karnında kardeşimin, tutuyorum tombul gövdesini
sanki içinde bir bebek varmış gibi, anne ortamızda
ve arkamızda sayılamayacak kadar çok
pembe ortanca çiçekleri.

Artık hayal meyal hatırladığım anılarım,
tam tersi olması gerekirken, daha da netleşiyor
büyüdükçe ben, siyah beyaz bir fotoğrafın, yıkanırken
yavaş yavaş belirmesi gibi suda.

Donanma Sokak beliriyor ilk önce, yorgancının
esmer oğlu Adem görünüyor köşeden, cuma akşamları
elimden tutup, beni sinagoga götüren. Bilyelerini kepiyor
Rıfat’ın, ve dolduruyor zevkle bel çantasını.

Dokuz aylık oynuyor her zamanki gibi Nirler,
balkonda anneannesi, tetikte bekliyor her an
torununun başına bir şey gelebilirmiş gibi.
Babaannemle laflıyorlar bir yandan.

Bisiklete binmeyi öğreniyor bir çocuk, üç tekerlekli
bisikletiyle, seksek oynuyor isimlerini bilmediğim
ama beraber, artık nasılsa, istop oynadığımız üç kız.
Faytondan inen babama doğru koşuyor kardeşim.

Babam ilk fotoğrafını çekiyor yeni aldığı makinesiyle,
arkamızda pembe ortanca çiçekleri.
Rengarenk bir fotoğraf elimde, hava gibi kararıyor,
anılara dönüşüyor yine her şey.

Levent Sevi 31 Ekim 2006 Beyoğlu

Şişmiş Gözler.




Küçük çocuklar ağlarlar ve keserler ağlamayı,
bir süre sonra. Büyüklerin büyüme dedikleri
bu eylem aslında, çocukların vazgeçişleridir;
anlamaları sonucunda, bu dünyada istedikleri
her şeyi elde edemeyeceklerini.

Arap veya İsrail’li bir adam,
Tel Aviv, Allenby caddesinde
elinde pankart , bir damla gözyaşı gözlerinde.
Şiş gözleri, daha vazgeçmedik diyor sanki.
Güçlükle okuyabiliyorum ne yazdığını pankartın üstünde:
Barış Şimdi!?

16-17 Mart/19 Nisan 2005

Yastık Kokusu.


Küçükken annem ve babam olmadıklarında evde,
yatardım yataklarına ve içime çekerdim yastığa sinmiş kokularını.
Onlar ne kadar uzak olsalar da,
varlıklarını hissettirirdi bana, o koku geride bıraktıkları.

O tanıdık koku geldi burnuma yine, yatağıma yatarken bu gece.
Annemle babamın kokularının karışımının o hoş aroması.
Korkutmuştur beni hep tarihler; yarınlar ve dünler, ama bilmiyorum neden,
kaç aydır yüzüne bakmadığım takvime, gözüm ilişti birden.
26 Haziran 2005: tam bir yıl olmuş evden ayrılalı.

Onların varlığını daha net anımsatıyor bana,
yüzlerini unutmamak için
her gün fotoğraflarına baktığım insanların kokuları.
Seneye bugün, hala haftada bir telefon açıyor olacaklar bana,
yeni çektirdiğimiz resimleri gönderiyor olacağız birbirimize hala.
Anımsamaya çalışacağız; benim çocukluğumu
ve onların gençlik zamanlarını.

Tek yapmamız gereken oysa,
uzanmak için tekrar mutlu yıllarımıza,
uzanmak kendi yataklarımıza,
ve çekmek içimize, yastığa sinmiş kokuları.

Levent Sevi 26 Haziran 2005 Bebek

İskele Babası.



Babaların kızlarına, gece sokağa çıkmalarına
izin vermeyişlerinin tek nedeni,
anımsamalarıdır; neler yaptıklarını gençlik zamanlarında.

Kararırken hava, bırakıyoruz bu düşünceleri
güneşe, hızla batmakta olan, ve güneş alıp götürüyor
ötesine, bütün dertleri, sadece yarısını yaşayabildiğimiz bir yaşamın.

Beklerken, geceyi övemeden binmek zorunda olduğumuz vapuru,
ve yankılanırken martı sesleri Burgaz iskelesinde,
ve öpüşürken, gitmekte ötekiler kadar acele etmeyen son ışıklar eşliğinde
oturuyoruz huzur dolu, üzerinde ve ötesinde iskele babalarının.

Levent Sevi 9 0cak 2006 Ortaköy/Beşiktaş

28 Eylül 2007 Cuma

Cümbüş.


Ela'da cümbüş çalıyor bir adam,
başıboş, karnı aç gezinen gri kediler
ardı ardına tüketilen çaylar ve sigara gibi
bir buradalar, bir yok oluyorlar.

Konuşan hiç kimse yok, düşünen de olmamalı
hiçbir şeyi, ezgileri dolaşırken dar bir sokağı
kedilerin gözüne yansıyan, ama aynı
renkte oldukları için görülmeyen cümbüşün.

Unutmuşum o an belli ki,
o anın dışında kalan zamanları.
Ama öyle bir hayat ki,
ne siyah ne de beyaz, sadece gri.

Düşünmeden yaşayamam sanmıştım
geride hayat devam ederken,
çocuğunu pazarda unutan anne gibi
pazardan ne alacağını düşünmekten.

Oysa bizi dışında bırakan hayat
içine almayacak gibi de değil,
nasıl tutarsa kaybolmuş bir çocuk
yeniden annesinin elinden.


Levent Sevi Ela/Tünel 12 Mart 2007

25 Eylül 2007 Salı

Co II.

Babam bana ne zaman “oğlum” dese;
Yeni bir çocuk doğar içimde.


Levent Sevi 28 Kasım 2005 Beşiktaş

Balyoz.


Çocuktuk, ben ve arkadaşlarım:
Aren, Yorgo, Yuda…
Ve daha bir sürü sima, şimdi isimlerini hatırlamadığım.
Misket oynardık bütün gün Büyükada'da.

Kavgalarımız politik değildi o zamanlar.
İlk kim atacak kavgasıydı bizimki.
Sonra hepimiz atardık teker teker,
Başlardı duvara en yakın olan bilyesi.

Baş belirlenirken,
Mızıkçılık yapardık sırıtarak.
Biz doldururken ceplerimizi,
Sallanırdı balyoz, sallanırdı Donanma Sokak.

Kulağımda hala sesleri:
Dobiler, aynalar,
Sütler, çin kemikleri,
Kapışırdık hayat bundan ibaretmiş gibi.

Kare as sorguluyor artık bütün kumarlar
Ve yenik düşüyor politikaya azınlık hayatlar.
Büyükada yitmiş, Büyükada kepilmiş,
Misketleri çalınmış bel çantasından.

Saatin önünde buluşanların da
Artık çok geç olduğundan yok haberleri.
Dünün çocukları büyümüşler de,
Sorguluyorlar nedenleri.

Bak yavrum Rumlar gitti, ada bitti;
Dediği gibi babaannemin.
Ama nasıl olur?
Hâlâ içinde misketlerim, ceplerimin.

Levent Sevi Ağustos 2004 Hisarüstü.

Kudüs.


Eski Şehir’de bir çatıda
Çamaşırlar asılı öğle sonrası güneşinin ışığında:
Düşmanım olan bir kadının beyaz örtüsü,
Düşmanım olan bir adamın havlusu,
Alın terini sildiği.

Eski Şehir’in semasında,
Bir uçurtma.
İpin diğer ucunda,
Bir çocuk
Surlar yüzünden
Göremediğim.

O kadar çok bayrak koyduk ki,
O kadar çok bayrak koydular ki
Mutlu olduklarını düşünmemiz için,
Mutlu olduğumuzu düşünmeleri için.

Yehuda Amihay


çeviren:Levent Sevi.